Liderliğin özünde ne var?
Şubat ayında, İzmir’de, çok önemli bir uluslarası organizasyonun Türkiye başkanı ve 14 tepe yöneticisinin katıldığı bir toplantının kolaylaştırıcılığını yaptım. Konumuz dönüşümsel liderlikti; gün boyunca bu seçkin grupla liderliği bir çok açıdan tartıştık.
Organizasyonun tipi ne olursa olsun – bir şirket, bir sivil toplum kuruluşu veya benim örneğimde olduğu gibi uluslararası bir yapı – günümüzde, her yerde ve daima, nasıl daha iyi bir liderlik yapılabileceği konusu sorgulanıyor. Bu toplantıda, liderden beklenilenin artık yönetmek değil, dönüşümü başarmak olduğunu ve liderin bu dönüşümü nasıl gerçekleştireceğinin kurumun ve liderin kendi geleceğini nasıl belirlediğini konuştuk. Çok ilginçti.
Birçok çalışmada, katılımcıların aklındaki lider imgesini anlayabilmek ve üzerinde daha detaylı konuşabilmek için, toplantının başında onlara en başarılı ve en etkileyici buldukları liderin kim olduğunu sorarım. Çıkan isimler, genelde büyük devlet adamları, ünlü yöneticiler, tarihi kişilikler ve kimi zaman da benim “yıkıcı lider” olarak adlandırdığım, liderlik yeteneğini yarardan çok zarar yönünde kullanmış karakterler olur. Verilen örneklerdeki liderlerin birbirleriyle birçok ortak yönü olduğu gibi, birbiri ile taban tabana zıt özellikleri de var. Temel nokta şu ki, “lider” deyince hepimiz kimlerden söz ettiğimizi biliyoruz.
Yönetim bilimi son 100 yıldır liderlik konusunda sürekli teori üretiyor. Liderlik meselesini çözmek için en kilit nokta liderin kim olduğunu, kumaşının ne olduğunu bilmek. Geçmişten günümüze ortaya atılan liderlik teorilerini ortaya çıkış sırasıyla incelediğinizde, konunun yıllar içinde nasıl geliştiğini ve her bir teorinin yeni teorilere nasıl temel oluşturduğunu kolayca görmek mümkün. Basamak basamak, her yeni teori bir diğerinin daha gelişmiş bir versiyonu.
Sayısız liderlik teorilerinin aslında genel olarak iki temel yaklaşımı var: Liderliğin doğuştan geldiğini savunan teoriler ve liderliğin belli durumlarda ve belli davranışlar ile ortaya çıktığını savunan teoriler. Zamanın çok popüler “Lider doğulur mu, lider olunur mu?” tartışmaları bunların bir uzantısı.
Geçen yıl, bu saate kadar liderlik üzerine okurken hep eksik olduğunu hissettiğim bir boyuta sonunda bir kitapta rastladım. Bu boyut, liderin ta kendisinin boyutu. Bugüne kadarki teorilerde hep lider ve çevresindekilerin ilişkisi incelenirken, liderin davranışlarının, liderlik tarzının liderlik ettiği ekibe ve iş sonuçlarına olan katkısı tartışılırken, bu teoride ilk kez, liderin kendisi de işin merkezinde.
Kitabın adı “Liderliğin Üç Seviyesi”. Yazarı James Scouller’in geliştirdiği liderlik modeli son derece basit ama çok zarif bir model: İçiçe olan üç halkanın merkezinde “kişisel” liderlik var. Kişisel liderlik, liderin kendi psikolojik durumu, kendi kendine liderlik yapabilmesi ve bir lider olarak “var olması” ile ilgili. İkinci halkada “özel” liderlik var. Özel liderlik, liderin birebir liderlik ettiği kişilerle olan ilişkisi, o kişiye nasıl liderlik ettiği ile ilgili. En dış halkada ise, “genel” liderlik var. Genel liderlik, liderin yönettiği gruba nasıl liderlik ettiği, ki burada grubun tamamından söz ediyor Scouller.
Gelin, dıştaki iki halkayı bu yazıda bir kenara bırakalım. Modelin merkezine yerleştirdiği “liderin öncelikle kendi kendine liderlik edebilmesi” kavramı ile Scouller, liderlik teorilerine yepyeni bir bakış getiriyor. Bu modeli bu kadar sevmemin nedeni, liderlik kavramının içinde lidere ve liderin psikolojisine aktif olarak yer vermesi. Mutlaka karşınıza çıkmıştır, liderlik becerilerine ihtiyaç duyduğumuz pek çok kişi, aslında kendi kendine liderlik etmekte zorlandığı için lider rolünü gerektiği gibi yerine getirmekte zorlanıyor. Kişisel bütünlüğü, özhakimiyeti olmadığı ve gerçek anlamda varlığını ortaya koyamadığı için, bireylere ve ekibine liderlik etmek konusunda sorun yaşıyor ve yaşatıyor. Bir liderin bu çıkmazdan kurtulmasının tek yolu, Scouller’in merkezdeki halkaya yazdığı alanda kendini geliştirmesi.
Scouller, güçlü bir varlık sergileyebilmesi için bir liderde olması gereken yedi yedi özellik tanımlamış. İşte size bu özelliklerden kısa notlar:
- Kişisel güç: İyi bir lider, olayların kontrolü kendisinde olmasa da, bu olaylara vereceği tepki konusunda seçme şansının ve sorumluluğunun daima kendisinde olduğunu bilir. Kişisel gücünü bu seçimi en iyi şekilde yapmak ve hayatının kontrolünü elinde tutmak yönünde kullanır.
- Yüksek ve gerçek bir kendine güven duygusu: Kendine güveni gerçekten yüksek olan lider, kendi ile ilgili olumlu duygular taşır ve kendini sever. İnsan kendini sevince, başkalarını da daha kolayca sever ve takdir eder. Kendine güveni yüksek bir lider, hayatla ve yaşadığı problemlerle çok daha kolay başeder. Baskı altında ve sıkıntılı anlarda bile kendine güvenini yitirmez.
- Daima daha da ileriye gitme arzusu: Güçlü bir lider, sürekli bir kendini aşma arzusu duyar. Daha da ileriye gitmek yönünde daima çaba ve zaman harcar. İçinde sürekli bir merak ve daha iyiyi yapma arzusu vardır ve bu onu sürekli bir gelişim içine sokar.
- Denge: İyi bir lider, liderlik ettiği konudaki hırsı ve başarma arzusunu, ekibindeki insanların istekleri ve seçimleri ile dengeler. Odaklandığı misyon uğruna insanları feda etmez; ancak insanlar uğruna da misyonunu feda etmez. Bu hassas dengeyi en iyi şekilde yönetir.
- Sezgi: Liderin sezgisel gücü, onu çevreyi en iyi okuyacak şekilde donatır. Herkesin gözüne görünmeyeni sezer ve yorumlar. Herkesin gözüne görünene baktığındaysa, onu başka bir açıdan görmek yetisine sahiptir. Tıpkı izafiyeti keşfeden Einstein gibi.
- “An”da olmak: Güçlü bir lider, geçmişe ve geleceğe bağlı olmaksızın “an”da kalmayı başarır. Anın gücünü hisseder ve yaşar. Geçmişin ve geleceğin kendisini sınırlamasına izin vermez çünkü ilki bir gösterge değildir, ikincisi de henüz gerçek değildir. Anı yaşar, o “an”da varolur ve odaklanır.
- İçsel sükunet ve tatmin: Hayatı tam bir mutluluk ve tatmin duyarak yaşamak, güçlü bir lider varlığının önemli bir özelliğidir. İçsel dinginlik, hayatın tadını çıkarma, liderin içsel bütünlüğünü sağlar.
Scouller’in saydığı özelliklerin hepsinin sadece ve sadece “bir insan olarak lider”e dair olduğuna dikkat etmiş olmalısınız.
Liderlik konusunda modeller, teoriler, yönetim sistemleri ve hatta yazılımlar geliştiriledursun, bence hepsinin temel bir çekirdek öğesi var: O da liderin bir insan olduğu gerçeği. Ve hatta, liderlik yaparken insanlığını unutmaması gerektiği. Bir liderin kendi iç dengeleri, özhakimiyeti ve psikolojisi ne kadar sağlamsa, dıştaki iki halka o kadar sağlam, yaratıcı ve etkin olacaktır. Yazının başlığına bir daha bakın. Liderliğin özünde aslında tam da SİZ varsınız.