İnsan Kaynaklarının çıkmazı
Yıllar önce bir şirket toplantısında ilk kez farketmiştim. Kurumun insan kaynakları şefiydim ve pek de fazla sesimi yükseltmeden yönetim toplantılarını izliyordum.
Toplantı hep satış yöneticisinin “ne spreattık, ne satamadık” ı ile başlıyor, ordan hızlıca “aslında satardık ama üretilemedi” ye evriliyor, dolayısıyla söz sırası üretimcilere geçiyordu. Üretimciler de sözü alır almaz aslında ne kadar iyi planlama yaptıklarından başlayıp nasıl teknik problemlerin onları yavaşlattığına dem vurarak anlatıyorlardı o ayı. İşte tam orası da teknik işlerden sorumlu yöneticinin söze girdiği ve genel müdürün haklıları ve haksızları tanımlayana kadar bu üçlü sac ayağının tartışarak geçirdiği saatler sonunda toplantılar bitiriliyordu. Arada insan kaynakları olarak yaklaşan performans sürecini, çalışan memnuniyeti anketini, devamsızlıklardaki artışın yüksekliğini filan paylaşmaya çalışsak da ortamın sıcaklığı bu pamuk şeker konuları eritip yok ediyordu hemen. İşin komiği her ayki yönetim toplantısı böyle geçiyor ve herkes de bundan memnun görünüyordu.
Bu işte bir problem olduğunu görsem de çözüm önerisi olarak ne getireceğimi bilemediğimden yavaş yavaş bu potanın içinde erimeye mahkum bir “profesyonel” yönetici olarak yetişiyordum ben de. Ta ki bir kriz dönemine girene kadar.
Satışlar düşmüş, beklenen karlılık ya da büyümeler çok uzaklarda kalmıştı. Bu sefer en üst yöneticinin odasında bir grup yönetici oturmuş neler yapılacağını tartışıyorduk. Önce satışçıya döndü genel müdür. Satış cirosunu nasıl artırmayı planladığını sordu ve aldığı yanıt çok netti. Ne tonajın artması mümkündü bu daralan pazarda ne de birim fiyatın..Zaten onların satış deneyimi ve müthiş ilişkileri olmasa mevcut tonajı ve fiyatı tutturmaları da imkansızdı zira rakipler hem çok daha güzel ürünler sunabiliyor hem de daha uygun fiyatlarla çalışabiliyorlardı. Mevcut satış cirosunu korumak bie bir mucizeydi daha fazlası beklenmemeliydi.
Satışçıdan hayal ettiği karlılık ve büyümeyi alamayan genel müdürün gözleri doğrudan üretim müdürü ile bana dönmüştü. Gelirleri artıramıyorsak o zaman giderleri kısacağız dedi..Üretimci üreteceklerine doğrudan bağlı maliyetlerde birşey yapamayacağını söylediği anda da tüm gözler benim üzerime çevrildi. O zaman aradığımız yüzde on sende olmalı der gibi bakıyorlardı. O acı cümleyi ilk satış müdürü kurdu; ekipler zaten kalabalık en az yüzde on onbeş azalabiliriz.
Masanın bir ucunda da yatırımlardan sorumlu teknik müdür vardı ve kimsenin ona dönüp birşey dememesi ve ondan bir tasarruf beklememesi dikkatimi çekmişti. Tam o anda aslında onunla ne kadar da aynı bir iş yaptığımızı ama çok farklı hedeflerle işlerimizi yönettiğimizi farkettim. Bunun tek sebebi vardı; İnsan kaynaklarının gelir gider tablosundaki yeri! Personele ait giderler kalemi adı üstünde gider olarak görüldüğü sürece kısılmaya, en stresli anda doğrudan kesilmeye mahkumdu. Halbu ki yatırım müdürünün bütçesi öyle miydi? O yatırım proje bütçesini onaylatıyordu ve sonra herkes o kalemlere bir tabu gibi bakıyor, şirketin geleceği olan o yatırımların kesintiye uğramaması için çabalıyordu. Kimsenin aklından yatırım bütçesini yarı yarıya indirmek geçmiyordu.
İnsan Kaynakları’nın makus talihi ne yaparsak yapalım şirketlerde bir gider kaleminin yönetimi olarak görüldüğü sürece değiştirilemeyecek. Güzel günlerde pek sıkıntı olmasa da zor anlarda her daim masada doğranılacak, güzelim insana yatırım hamleleri bir kalemde tarihe gömülecek. Zira herkes için en alt sağdaki rakam çok daha öncelikli bir hedef her zaman.
Lafta hep yatırım diye andığımız İnsan Kaynakları harcamalarını mutlaka büyük oranda yatırım bütçelerinde yönetmemiz şart. İnsan Kaynağı artık şirket değerlemelerinin en öncelikli kalemi olduğuna göre bu önemli kaynağın, yatırımın doğru finansal ölçüler ve kritik başarı faktörleriyle yönetilmesi de şart. Klasik gelir gider yönetimi ile geleceği, potansiyeli, yatırımı yönetmek imkansız. Her şirkete şiddetle devrimci bir mali işlerci ve analitik bir insan kaynaklarcı öneriyorum. Olan bitene farklı bir gözle bakacak, tüm insan kaynakları yönetimi süreçlerini o gözlükle yeniden dizayn edecek yenilikçiler.
Düşerken balon sepetinden ilk atılacak kum torbası değil, yangında ilk kurtarılacak değerlerimizi yeniden tanıma vakti geldi de geçiyor bile…
Yiğit Oğuz Duman Consultancy sitesinden alıntıdır.