Beynimizin küçük ve renkli çekmeceleri
- Cenevre havalimanından kalkmak üzereyiz. Kalkış anonsu yapılıyor: “Sayın yolcularımız, uçağımıza hoş geldiniz. Kaptan pilotunuz Jessica Mullins, İstanbul için uçuş süremizi…” Efendim, anlamadım? Kaptan pilot bir kadın! Tedirgin oluyorum. Istanbul’a kadar bir kadın pilot ile uçma düşüncesi beni endişelendiriyor. Acaba Jessica bizi sağ salim İstanbul’a indirebilecek mi? Hemen ardından, kendime geliyorum. Düştüğüm tuzak, bir stereotip: “Pilotlar erkektir.” Altyazı: ”Kadınlar bu işi beceremez.”
Üzerinden 12 yıl geçmiş olan bu olayı, özellikle de bir kadın olarak, kendimde vardığım farkındalık açısından hiç unutmadım. O zamandan bu zamana, Türk Hava Yolları da dahil olmak üzere, çok sayıda havayolu kadın pilotlara kapılarını açtı; ben de birçok uçuşumda kadın pilotlara rastlar oldum. Şimdi benzer bir anons duyduğumda, Kaptan Jessica’yı hatırlayıp, gülümsüyorum.
Stereotipler, sosyal psikolojinin önemli konularından. Bir stereotip nasıl oluşur, neden kaynaklanır, hayatımıza nasıl etki eder, ayrımcı davranışlarla ilişkisi nedir gibi birçok başlıkta sayısız akademik çalışma var.
Bu arada küçük bir parantez açayım: Birbiri ile akraba kavramlar olmalarına rağmen, bilim insanları stereotip, önyargı ve ayrımcılığı birbirinden ayırıyor. Stereotip, bilişsel bir durum, yani zihnimizde gerçekleşiyor. Benim az önceki örnekteki “Pilotlar erkektir” stereotipim gibi. Önyargı bunun duygusal uzantısı. Örnekten devam edersek, “bir kadının o uçağı uçuramayacağını düşünmem ve tedirgin olmam”. Ayrımcılık ise, davranışsal boyutu: “Kadın pilotun uçurduğu uçağa binmem”. Süreç baştan sona işlediğinde, önce zihnimize yerleşen stereotip devreye giriyor, sonra o stereotiple ilgili bir duyguya kapılıyoruz ve ardından da bu duygu, bazı durumlarda ayrımcı bir davranış göstermemize neden oluyor.
Size burada birkaç stereotip örneği vereyim, bakalım hangileri tanıdık gelecek?
Ergenler asidir.
Latin Amerikalılar süper dans eder.
Çocuklar sağlıklı yemekleri sevmez.
Pembe seven erkekler efeminedir.
Bütün Uzakdoğulular matematikte iyidir.
Erkekler detay sevmez.
Kadınların hazırlanması çok uzun sürer.
Stereotipler üzerine yapılan ilk araştırmalar, katı veya otoriter insanların stereotip sahibi olduğunu savunuyordu. Yakın zamanda yapılan araştırmalarda, aslında bütün insanların türlü alanlarda farklı stereotipler geliştirebildiği ortaya çıktı. Bunun da ötesinde, aynı sosyal gruba mensup kişilerin, benzer stereotiplere sahip olduğu belirlendi. Bu inançların çoğunu, çocukluğumuzda ailemizden, öğretmenlerimizden, yetişkin olduğumuzda ise çevremizden veya medyadan ediniyoruz.
Yukarıdaki örneklerde dikkatinizi çekmiş olmalı: Aslında stereotipler, belirli insan gruplarını belirli kategorilere koymamızı sağlayarak, bir anlamda hayatımızı kolaylaştırıyor. Bütün Uzakdoğuluları, bütün kadınları, bütün İtalyanları, bütün pilotları beyninizin renkli çekmecelerinde ait oldukları yerlere kilitlediğinizde, hayat çok daha rahat. Bu kategorileri kullanarak, dış dünyayı daha kolay algılıyor, tepkilerimizi daha çabuk ayarlıyoruz. Öyle ya, kafanızda halihazırda bir ergenin asi olacağı stereotipi varsa, küçük bir itirazınızda 15 yaşındaki kızınızın kapısını çarpıp, sizinle üç gün konuşmamasını daha rahat kabullenebiliyorsunuz.
Buraya kadar hep dışarıdaki insanlara karşı olan stereotiplerimizden bahsettim. Ancak bir de kendimize dair stereotiplerimiz var. Kadınların hesaptan kitaptan anlamadığını düşünüyorsanız ve kendinizi bir kadın olarak bu konuda erkeklerden daha düşük seviyede görüyorsanız, sonunda gerçekten matematik zekanız konusunda bir negatif stereotip geliştirmeniz ve bu stereotipin başarınıza olumsuz etkiler yapmaya başlaması olası bir sonuç. Üstüne üstlük, çevrenizde size bu yönde mesajlar gönderen ve kafanızdaki stereotipi onaylayan birileri varsa, bu olumsuz etkilerin gerçeğe dönmesi daha da mümkün.
Kendimize dair stereotipler konusunda, çok sevdiğim yazarlardan Malcolm Gladwell, Blink adlı kitabında çarpıcı bir deney anlatır: İki psikolog, Steele ve Aronson, iki gruba ayırdıkları siyahi kolej öğrencilerine 20 soruluk bir Üniversite Giriş Testi uygularlar. Test öncesinde doldurdukları formda, ilk gruptaki öğrencilere sadece isim, adres gibi bilgiler sorulurken, ikinci gruptan hangi ırka ait olduklarını da işaretlemeleri istenir. Steele ve Aronson, “Afrika kökenli Amerikalı” şıkkını işaretledikten sonra teste başlayan gruptaki öğrencilerin sınav sonuçları ile diğer grubu karşılaştırırlar. Sadece bir çarpı işareti ile ırklarını işaretleyen öğrencilerde uyanan “Afrika kökenli Amerikalıların akademik başarısı beyazlara göre düşüktür” stereotipinin, onların başarı oranını diğer gruba oranla ne kadar etkilediğini tahmin ediyorsunuz? Yüzde 50, negatif yönde.
Profesyonel hayatımız da, beynimizdeki bu küçük çekmecelerden büyük ölçüde nasibini alıyor; özellikle son yıllarda gittikçe artan kültürlerarası etkileşimi düşünürsek. Yukarıda da söylediğimiz gibi, aslında stereotipler kategorize etmemize yardımcı olarak, hayatımızı bir anlamda kolaylaştırıyor. Anlamaya zaman ayıramadığımız veya anlamak için çaba harcamak istemediğimiz durumlarda, çekmecemizi açıp, karşımızdaki kişiyi içine atıveriyoruz. Ne var ki, bu aynı zamanda, başkaları hakkındaki algımız üzerinde de ciddi bir etki yapıyor. Algımız, davranışımızı şekillendiriyor ve bu davranışlarımız iş hayatında ayrımcılığa yol açabiliyor. 2011 yılında yapılan bir araştırmada, kilo fazlalığı olan insanlarla ilgili stereotipi olan işe alımcıların, işe alım kararları sırasında bu gruba ciddi şekilde negatif ayrımcılık yaptığını kanıtlandı.
Yine bilimsel araştırmalar, cinsiyet konusundaki stereotiplerimizin, biz farkına varmadan işe alım kararlarımıza büyük etki yaptığını söylüyor. Bana aktarılan bir örneği ben de size aktarayım: İnsan Kaynakları yöneticisi arkadaşım, yüzde sekseni kadın olan şirkette işe başladığı ikinci ayda, yöneticilerin erkek adaylar ile görüşme yapmaktan kaçındığını farkediyor. Yöneticiler, IK tarafından kendilerine yönlendirilen erkek adayların özgeçmişlerini türlü nedenlerle geri çeviriyorlar. Nedenini sorguladığında, yaptıkları işin yüksek oranda detay odaklılık gerektirdiği ve erkeklerin detaya odaklanma becerisi olmadığı konusunda ciddi bir ısrarla karşılaşıyor. İşe kabul edilen az sayıda erkek aday da, bu stereotip ile bir süre yaşayabilmiş, kısa süre içinde haklarındaki önyargı “kendini doğrulayan kehanete” dönüşmüş ve ardından başarısız olarak işten ayrılmışlar. Arkadaşımın konuyu çözmesi uzun zaman aldı çünkü stereotipler çoğu zaman mantığımızdan daha baskın olabiliyor.
Anlaşılan o ki, beynimizin renkli küçük çekmecelerinden fazla kaçış yok. Ama, insan davranışında hep olduğu gibi, burada da anahtar kelime “FARKINDALIK”. Hayatımızı olumsuz etkileyen stereotiplerimizi ve sonucunda davranışlarımızı değiştirebilmenin ilk adımı farkında olmak, birilerinin veya birşeylerin bize bir ayna tutması. Ancak o aynada kendimizi gördükten sonra karar verebiliyoruz değişime. Beynimizdeki küçük çekmeceler tamamen yok olmasalar da, aralarında geçişler yaratabilmek büyük değişimlerin başlangıcı olabilir.